5 Haziran 2013 Çarşamba

2 Ağaç dediler,

Fantastik bir kitap gibi, fantastik bir film gibiydi...



Kadim ağaçlardık biz Gezi parkı diye adlandırılan alanda yıllardır insanların gölgelerimiz de soluklanmasına izin verdik, sevgililerin isimlerini gövdelerimize kazımalarına,  kalın güçlü kollarımıza salıncaklar kurmalarına, geceleri 'Çapulcuların' dallarımız altında içki içip efkar dağıtmasına izin verdik, çünkü insanlarla birliktik beraberdik, doğanın parçalarıyıdık biz, toprak ananın bağrından gökyüzüne yükselen kollarıydık... İnsanlarla huzur içinde yaşadık...ta ki bir gün RTE denen yaratığın ağzından çıkan bir kaç emre kadar... 'Yıkın AVM yapın.!' RTE 10 yıldır insanları kendi isteği doğrultusunda yöneten, insanların haklarına, özgürlüklerine her fırsatta müdahale eden, karşı çıkanları çekinmeden suçlayan kirleten aşağılayan kötü kalpli bir liderdi...ağaçlar olarak biz sessizce kaderlerimizi beklemekten başka ne yapacağımızı bilemedik...Sessizce ve kederle bekledik..
Ama  bekleyişimiz fazla uzun sürmedi, 1 grup, küçücük bir grup insan gelip dallarımız gövdelerimiz altında  çadırlarını kurup kitaplarını alıp bizim gibi sessizce beklediler..amaç Gezi parkı yıkılmasın,parkımız yıkılmasın ağaçlar sökülmesin , insanlar yeşilsiz kalmasın... diye bir araya gelip ağaçları ve parkı korumaktı... İnsanlar her zaman olduğu gibi gölgelerimizde oturdu, kitaplarını okudu çadırlarında kaldı... Derken sabaha karşı çadırlara gelen saldırılar karşısında neye uğradıklarını anlamadılar,çadırlar şehrin sözde halkı koruması gereken güvenlik güçleri tarafından ateşe verildi,  üzerilerine sıkılan tazyikli su, gözlerini yüzlerini yakan biber gazlarıyla sabahı sabah ettiler, yaralananlar oldu, insanlar silahsız ve savunmasızdı... Karşılarına dikilen zırhlı ve silahlı sözde güvenlik güçleri karşısında ne yapacaklarını bilemediler, sabaha kadar umutsuzca direndiler. Sabahın olmasıyla duyulan olaylar karşısında diğer insanlar tepkisiz kalamadı, evlerinden olayı duyan insanlar parkta saldırıya uğrayan insanlara destek olmak için kendilerini sokağa attı, 20- 50-200-500 derken milyonlar sokağa döküldü. 1 gecede bütün Türkiye desteğe koştu, Ağaçlar için bizim için başlayan mücadele RTE ye ve onun şiddetine bir baş kaldırı oldu, insanlar RTE nin kendi halkına güvenlik güçlerini kullanarak nasıl saldırdığına şahit oldu ve o saatten sona halk kendi kendinin 'HALKI' olduğunu anladı. Bu olay halk mücadelesine döndü,  insanlar güvenlik güçlerine karşı ırk, mezhep, din, görüş farkı demeden birbirlerine kol kanat gererken yoğun gaz, su ve saldırı altındayken, gözlerimiz insanlar gibi gaz bombalarından değil insanların giderek güçlenmelerinden birbirlerine olan güvenlerinin ve güçlerinin artmasından dolayı dolmaya başlamıştı ki, 

En yaşlımız, ön cephede duran biz genç ağaçlara fısıldadı, 
' Bize 2 ağaç dediler, Ama Orman olmayı becerdiler..'


2 Haziran 2013 Pazar

Booth And The Bad Angel

Booth and the bad angel- Dance of the bad angel...

Şimdi bazı şarkılar vardır, insanın hayatına anlam katarlar,öyle ki bu şarkılar insanların hayatlarında ki önemli anlarda önemli derken iyi güzel anlarda değil, genellikle terk edilişler de, aldatılmalar da, aşk acısı , sevda yanığı,gibi vakkalar da yeniden bıkmadan usanmadan üst üste saatlerce dinlenir, sonra keyifler yerine tekrar geldi mi aynı eski köşelerine bir daha ki acılarda dinlenmek üzere kaldırılırlar.

Dance of the bad angel'da benim için aynı anlamı ifade eden yegane şarkılar listeme girmiştir, arkadaş madem şarkı sözü yazıyorsun, azcık insan işi yap, neyin peşindesin ? zaten %50 %50 kendinde olan bir insanım %100 bitkiye bağlayıp fotosentez yaptırma bana ...desem de her gün 3-5-8-10 kere  büyük bir zevkle dinliyorum... bir şarkı sözü bu kadar mı içten yazılır ?  dinleyen bu kadar mı içten hisseder...

Oh my god, please take me now
I'm ready for ascension
If I only knew how
Give me wings, give me wings
Now I'm stuck on the ground
Recieve this blood and bones
I'm homeward bound

buhran anımda give me wings give me wings diye sırtımı az tırmaladım, arka bahçemde köpeğin kazdığı çukurlara girip Recieve this blood and bones diye az tepinmedim(tabii ki o kadar shitini çıkarmadım) ama şarkının her sözünü her kelimesini her anlamını defalarca içimde yaşadım, sağolsun solist abimizde üstüne o buhranlı depresif sesiyle tüyü dikti.

Aşk şarkısının, karşılıksız aşk şarkısının efendisidir., aşk acısı çekiyorsan bu şarkıyı dinleyeceksin arkadaş, açacaksın ağlaya zırlaya dinleyeceksin, ha şarkının farklı bir felsefesi de var elbet, biraz tasavvufi bir havası da var, derindir yani, dinledikçe o derinlik artar artar taşar... neyse ne işte değer biçilemeyecek kadar değerli eserlerdendir benim nazarımda.  karşılıksız aşka , karşılıklı aşka, ota ,çiçeğe, böceğe , tanrıya, meleklere her hangi bir şeye olan aşka dair bir şarkıdır...  bu da şarkının kendidir. dinleyiniz efenim...